Hobbes • Locke – Frederick Copleston
105,00 TL 140,00 TL
Açıklama
Hobbes’un büyük İngiliz felsefecisi olması olgusu Hobbes’un kendisinden daha dikkate değer bir olgudur. Şu nedenlerle: Hobbes —
1) Avrupa’da düşünen her insanın despotizme başkaldırmaya başladığı bir dönemde Kralların Saltık Yetkeciliğini savunmayı sürdürmüştür;
2) Yalnızca cisimsel/özdeksel şeylerin varlığını kabul ederek, ve aynı zamanda Tanrının varlığını da kabul ederek, Tanrının da cisimsel olduğunu ileri sürmüştür; benzer olarak
3) İnsan ruhu da “doğal bir cisim” olduğuna göre, ‘törebilim’ dediği şeyi ‘fiziğin’ bir alt dalı saymıştır;
4) Uslamlamayı yalnızca Adların bir “dir” koşacı yoluyla bitiştirilmesi olarak, bir hesaplama işlemi (toplama ve çıkarma) olarak görmüştür;
5) İlk gerçeklikleri (belitler) ADları saptayanlar tarafından keyfi olarak belirlenen şeyler olarak görmüştür. Locke’un görgücülüğü David Hume aracılığıyla çağdaş pozitivizme dek iletildiği için, felsefesi henüz pozitivizmin kendisi kadar yaşayan bir felsefedir.
Hobbes ile modern Avrupa’da yeni bir “felsefe” tarihi başlar.
John Locke da bir “felsefeci” idi. Felsefenin a priori doğasını reddetti. Tüm bilgeliğini beş duyularına borçlu olduğuna, kavramlarnn boş bir tablet olan anlığın üzerine duyular aracılığıyla basıldıklarna inandı. Ve her nasılsa bu yolda üretilen evrensellerin (adsal özlerin) hiç kuşkusuz şeylerin kendilerinin (olgusal özler) değil ama düşüncelerin ve sözcüklerin bir yüklemi olduğunu, bilginin gerçek varlık ile ilgisiz ve yalnızca düşüncelerimiz arasındaki bir ilişki olduğunu, “deneysel felsefe”de tantılama ya da gerçeklik ile igilenilmediğini, doğal bilimin hiçbir zaman bir bilim olamayacağını, dahası, “pekala kendi varlığımızdan bile kuşku duyabileceğimizi” belirtti. John Locke daha sonra Batı düşünme tarihinde sürekli olarak yinelenecek bir ayrıksılığın, kendini bilimin her dalında gösterecek bilinçli irrasyonalizmin ön habercisi idi.
Ne Platon’da ne de Aristoteles’te, ne de modern Descartes’ta felsefe üzerine öğrenecek hiçbirşey bulamayan Locke “düşünce” tarihinde barbarlığın da söz hakkının olduğunu gösterdi. Ve ˜İgiliz Görgücülüğünün anamalcılık ile, sömürgecilik ile, kölecilik ile en iyi bağdaşan entellektel yapı olduğunu söz ve eylemleri ile tanıtlad. 17’nci yüzyılda “Carolina’nın Temel Anayasası” (The Fundamental Constitutions of Carolina) için taslağın yazarı John Locke’dan başkası değildi. Bu anayasa “bir özgürlük kurumu olsa da” kölelik kurumunu kabul eder ve korur. Hıristiyanlık kölelik ile bağdaşmasa da, Locke’un yazdığı anayasa kölelerin Hıristiyanlığa dönmelerine karşın köleliklerinin sona ermesine izin vermez.
Locke’un ünü modern Batı bilincinin doğal saydığı bu tür “dşsal” noktalara dayanamaz. Bunlar kuramclığı “ilgilendirmeyen” önemsiz şeylerdir. Locke’un önemi David Hume’un dört dörtlük görgücülüğüne, sonra Bentham’n yararcılığına, sonra James’n pragmatizmine, sonra analitik geleneğe, sonra mantıksal atomizme, sonra mantıksal pozitivizme, sonra mantıksal görgücülüğe, sonra dil “felsefeciliğine” vb. götüren yolu açmasnda yatar.
—Aziz Yardımlı
Sadece bu ürünü satın almış olan müşteriler yorum yapabilir.
İlgili ürünler
Parmenides – Platon
51,00 TLPlaton
Parmenides
Çeviren: Aziz Yardımlı
92 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
Platon’un Parmenides başlıklı diyaloğunu felsefe tarihinin en önemli, en güç ve en ilginç yapıtlarından biri olarak görmek gelenekseldir. Olay kayıtlı entellektüel karşılaşmaların en büyüklerinden biri olarak da kabul edilir. Diyalog Eleatik Okulun iki önde gelen düşünürü olan Parmenides ve Zenon ile genç bir Sokrates arasında geçen bir konuşmanın anlatısıdır. Toplantının vesilesi Zenon’un Parmenides’in Monizmini onu çelişkilere ve saçmalıklara götürdüğü nedeniyle eleştiren Çoğulculara karşı Çokluğu savunan bakış açısının daha da büyük çelişkilere götürdüğünü göstererek destekleyen incelemesinin okunmasıdır.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.