Tek-Boyutlu İnsan — Herbert Marcuse
285,00 TL 380,00 TL
Stokta yok
Stokta yok
Açıklama
Tek-Boyutlu İnsan İçin Arkasöz
Aziz Yardımlı
Yeni-Solun Babası olarak bilinen Herbert Marcuse (1898-1979) Frankfurt Okulunun ikonudur. Berlin’de Yahudi bir ailede doğdu; Alman Ordusunda Birinci Dünya Savaşına katıldı; 1922’de Ph.D. tezini Freiburg Üniversitesinde tamamladı; Edmund Husserl ve Heidegger ile birlikte çalıştı; 1933’te Frankfurt Araştırma Kurumu’na katıldı; aynı yıl ABD’ye yerleşti ve 1940 ABD yurttaşı oldu; 1940’ta Us ve Devrim’i yayımladı.
Felsefeyi bir “ideoloji” olarak gören Marcuse Proleteryanın dizge ile bütünleşerek devrimci niteliğini yitirdiğini düşünmesine karşın Marxizme bağlı kalabileceğini düşündü. Devrim olduğunu düşündüğü total kültürel dönüşümü “en alttakiler”den, dünyanın talihsizlerinen beklemeyi sürdürdü. Buna ek olarak, teknolojiyi özerk bir güç olarak, bütün bir kültürel dönüşümün insandan özerk öznesi olarak kabul etti. Karşıtlıksız tek-boyutlu İnsanın benzer olarak karşıtlık boyutunu yitiren Toplumunun devrimci dönüşümü, Marcuse’nin çözümlemesine göre, özerk bir politik güç karakterini kazanan teknoloji ve otomasyon tarafından başarılacak, tek-boyutlu İnsan Özgürlüğünü ve Kurtuluşunu ona egemen olan altyapı yoluyla kazanacaktır. Altyapı belirleyicidir.
Marcuse’nin tarihsel materyalist öncüllerine göre, tek-boyutlu insan istençsiz, özgürlüksüz bir nesne, bir bakıma doğa yasalarına benzer direnilmez güçler altında duran bir şeydir. Birey değildir çünkü birey olmak kendisi olmaktır. Ama tek-boyutlu insanın kendisi onu belirleyen alt-yapıdır. Tek-boyutlu insan karşıtlık niteliğini yitirmiş insandır çünkü onu belirleyen yabancı güdüleri olumsuzlayacak bir moral belirlenimden, ona var olanı olumsuzlama yeteneğini veren duyunçtan yoksundur. Tek-boyutlu insan “A = A” denkleminde anlatılır, ve böyle salt kendine özdeş insan kendisinde bu denklemi bozacak bir özden, ona değişim ve gelişim yeteneği verecek bir insan doğasından, onun yalancı kendisi ile karşıtlık içinde duran gerçek bir benlikten yoksundur. Tek-boyutlu insan eylemsiz insandır:
Marcuse “iki-boyutlu” insan, ya da onun simgeciliğini bir yana bırakırsak, “ussal-insan,” doğru olanı duyuncu ile belirleybilen, kendi istencini özgürce uygulayabilen ve toplumsal ve politik varoluşunun düzenini ussal duyuncu ve ussal istenci ile belirleyebilen bir insan kavramına yabancıdır. Ya da eğer kendisi bu yabancılığı yadsıyacaksa, portresini çizdiği tek-bloyutlu insanın kendisi öyledir. Onun insanı varoluşçu ya da nihilistik, umutsuz ve kötümser, usdışı ve istençsiz, özgürlüksüz ve duyunçsuz bir insandır—tek bir sözcükle, özsüz, böylece özgürlüksüztür. Böyle “insan” postmodern karakteri postmodernist komedyenlerden çok daha önce cisimselleştiren usdışı kendiliktir. Gerçekte, insan değildir; yalnızca saçma insan, dünyaya fırlatılmış bir Dasein, yabancılaşmış bir posadır. Böyle insan özsel olarak özgür, ussal, duyunçlu olan, kendini bilme ve böylece kendisi olma yeteneğini taşıyan insan değildir. Tek-boyutlu insan altyapının denetimine yakalanmış, giderek her zaman dışsal güçlerin denetiminde olan bir köledir. Kendi için karar verme yetisinden yoksundur, haksız ve eğri ve kötü olana karşı çıkma, karşıtlık gösterme gibi bir yeteneği yoktur. Dilediğini seçebilir çünkü moral doğrusu ve eğrisi, iyisi ve kötüsü belirli bir öz ile değil, ama anlamsız varoluşu ile görelidir. Böyle insan istenç değil ama özençtir. Bu belirlenimsizlik içinde, herşeyi seçebilir, herşey olabilir, iyinin ve kötünün ötesinde, daha doğrusu gerisindedir. Bu aptallık içindey, yalnızca aldatılmayı, manipule edilmeyi, sömürülmeyi ve ezilmeyi ve ölmeyi bilir. Bu nedenle varoluş koşullarını iyileştirme gücünden yoksundur, ve kurtarılmalıdır. Bu kurtarıcı Karl Marx’tır, ya da Lenin, Stalin, Mao ve benzerlerinin entellektüel kalıtlarıdır. Marcuse, kendisinden başka herkesin öyle olduğuna inanmamasına karşın, sonuna dek, ve ironik ve trajik olarak, Marxist olduğunu vurgulamada diretir. Leninist vb. değildir. Ama ayrımın nerede yattığını saptamada başarılı değildir.
Marcuse Yurttaş ve Yurttaş Toplumu gibi kavramlara da yabancıdır. İstenç, duyunç, özgürlük olmadığına göre, aslında bunlar Marx’ın materyalist öğretisi gereği birer “metafizik” olduklarına göre, Yurttaş Toplumu da düşlemsel bir kurgudur, reel değildir. Hiç kuşkusuz tüm toplumlar Yurttaş Toplumu, ve tüm uyruklar kendi istençleri olan Yurttaşlar değildir. Batı dışında, dünyanın geri kalanı ezici despotik kültürleri şu ya da bu özel biçimler ile sürdürmekte, kültürel çoğulculuğun tözünü sağlayan halklar, kitleler, yığınlar dile gelmez kültürel gerilikleri içinde despotik partilerin ve önderlerin istençlerine boyun eğmekten daha iyisin bilmemektedir. Yeryüzünün bu engin kültür alanları, çok-kültürlülüğün bu arabesk, grotesk ve prosaik dünyaları henüz ideolojinin denetimi altına alınabilirdir ve edimsel olarak ideolojinin denetimi altındadır çünkü böyle insanlar korkmaya, sinmeye, boyun eğmeye yeteneklidir, çünkü ideoloji varoloşunu ancak aldatılan, ancak bilinçsiz, ancak istençsiz ve özgürlüksüz kitlelelerin varoluşunda bulabilir. Bu kültürel-çoğulculuk evreninde Hak, Ahlak, Törellik kavramları henüz ancak cılız reelleşmeleri içindedir. Böyle tinlerde beslenenmeyi sürdüren İdeoloji modern yurttaş toplumunda arkaiktir, çünkü özgür insana kurtuluş önerdiği zaman, modern yurttaşa köle olduğunu bildirdiği zaman özgürlüğü hiçbir zaman tanımamış bir kültürel geriliğe ait olduğunu belgeler. Marcuse insanlığın kurtuluşunu böyle “iki-boyutlu” kitlelerde bulmada diretse de, daha gerçekçi bir umut olarak materyal güçlere daha güçlü olarak sarılır. Özgür insanın problemlerini onları çözmek için yarattığı gibi bir kavrayış henüz böyle bilince ulaşmamıştır.
MARCUSE’NİN HEIDEGGERCİ MARXİZMİNİN BELGİLERİNE ÖRNEKLER:
“Otomasyon, bir kez genel özdeksel üretim süreci olur olmaz, bütün toplumu devrimcileştirecektir.”
“Teknolojik dönüşüm aynı zamanda politik dönüşümdür,”
“Bu toplumun totaliter özellikleri karşısında, teknolojinin ‘yansızlığı’ biçimindeki geleneksel düşünce bundan böyle ileri sürülemez.”
“Toplum özgür bir toplum olabilmek için ilkin tüm üyeleri için özgürlüğün özdeksel ön-gereklerini yaratmalıdır.”
“Toplum köleliği hoş ve belki de giderek duyumsanmaz kılan gereksinimleri doyurmakla kurtuluş gereksiniminin hakkından gelir. … işleyim uygarlığının ileri alanlarında emekçi sınıflar belirleyici bir dönüşüme uğrar.”
“Şimdiye dek Usun tarihsel işlevi o denli de yaşamak, iyi yaşamak, ve daha iyi yaşamak itkisini bastırmak ve giderek yoketmek olmuştur—ya da bu itkinin amacına ulaşmasını ertelemek ve üzerine aşırı bir bedel koymak.”
“Aristotelesci biçimsel mantığın kısırlığı sık sık belirtilmiştir. Felsefi düşünce bu mantığın yanında ve giderek dışında gelişti.”
“Eytişimsel mantık biçimsel olamaz çünkü ‘olgusal/reel’ olan tarafından belirlenir”
“Dirimsiz nesneler … salt varoluşları yoluyla, kendilerine ilişkin hiçbirşey bilmedikleri eşitliklere katılırlar. Öznel olarak, doğa ansal değildir—matematiksel terimlerde düşünmez. Ama nesnel olarak, doğa ansal yapıdadır—matematiksel terimlerde düşünülebilir.”
ALINTI
“İnsan soyunu silip süpürebilecek bir atomik yıkım gözdağı bu tehlikeyi sürdüren güçlerin kendilerini korumaya da hizmet etmez mi? Böyle bir yıkımı önleme çabaları onun çağdaş işleyim toplumundaki gizil nedenlerinin araştırılmasının üzerine gölge düşürür. Bu nedenler kamu tarafından tanınmamış, açığa serilmemiş, saldırılmamış kalırlar, çünkü dışarıdan gelen — Doğudan Batıya, Batıdan Doğuya — pek açık gözdağı önünde gerilerler. Eşit ölçüde açık olan şey hazır olma, uçurumun kıyısında yaşama, meydan okumayı karşılama gereksinimidir. Yoketme araçlarının barışçıl üretimine, savurganlığın eksiksizleştirilmesine, savunanları ve savunduklarını sakatlayan bir savunma için eğitilmeye boyun eğiyoruz.”
“Ve gene de bu toplum bir bütün olarak usdışıdır. Üretkenliği insan gereksinim ve yetilerinin özgür gelişimini yokedicidir, barışı sürekli savaş gözdağı tarafından sürdürülür, büyümesi varoluş için — bireysel, ulusal, ve uluslararası — savaşımı barışçıllaştırmanın gerçek olanaklarının baskılanması üzerine bağımlıdır. Toplumumuzun önceki, daha az gelişmiş evrelerini karakterize etmiş olandan çok ayrı olan bu baskı bugün doğal ve teknik bir hamlık konumundan değil ama tersine bir güç konumundan işlemektedir.”
Ek bilgi
İçindekiler | Giriş Tek-Boyutlu Toplum 1: Yeni Denetim Biçimleri 3: Mutsuz Bilincin Yenilmesi: Yüceltmenin Baskıcı Çözülüşü Tek-Boyutlu Düşünce 5: Olumsuz Düşünme: Yenilmiş Başkaldırı Mantığı Almaşıkların Şansı 8: Felsefenin Tarihsel Üstenimi Kısa Bir Sözlük |
---|---|
Sözlük | Tek-Boyutlu İnsan İçin Kısa Bir Sözlük A B C Ç D E G İ K L M N O Ö P R S T U Ü V Y Z zahmet toil |
Sadece bu ürünü satın almış olan müşteriler yorum yapabilir.
İlgili ürünler
Toplumsal Sözleşme ya da Politik Hakkın İlkeleri – Jean-Jacques Rousseau
58,50 TLJean-Jacques Rousseau
Toplumsal Sözleşme ya da Politik Hakkın İlkeleri
Çeviren: Aziz Yardımlı
160 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
Fransa’dan kaçan Kalvinist bir ailenin çocuğu olan Jean-Jacques Rousseau (1712-1778) bir Huguenot cumhuriyeti olan Cenevre kentinde doğdu. Çok küçük yaşta ona romanslar okuyan babasına kendisi Plutark’ın Yaşamlar’ını okumaya başladı. 16 yaşından sonra bir süre onu kültür dünyası ile tanıştıran ve onda müzik ilgisini uyandıran Madame Louise de Warens ile birlikte yaşarken yoğun bir kendini eğitme dönemine girdi. Paris’te bir süre için Diderot’nun yakın dostu oldu; Thérëse Lavasseur’den olan çocuklarına babalık etmeyi ve bakmayı başaramadı. 1752’de operası “Le Devin du Village” (“Köy Falcısı”) Kral XV. Louis için sahnelendi ve büyük beğeni ve başarı kazandı; yeni bir müzikal nota dizgesi geliştirdi.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.